(Rahmetli abimin yakında yayınlanacak
Fair Play Yemin İstemez kitabından bir alıntı daha... 2008'de bu ırkçı
yaklaşımı yapmayın diye çağırmış federasyon yönetimini. Bir klasik,
umursamadılar bile. İşin enteresanı, bu uygulamadan en çok mağdur olan,
suça karışmamış, hatta ceza alınan maça gitmemiş olan taraftarlardan da
çıt yok, mağdur taraftarın hakkını savunmak zorunda olan yönetimlerden
de.. Bakalım bu çağdışı uygulama ne zaman kalkacak)
Erkek Taraftarlara Değil,
Kulübe Ceza
Futbol federasyonu “seyircisiz
maç” cezaları konusunda kendisi de çok rahatsızlık duyuyor. “Seyircisiz maç”
cezası verirken neredeyse mahcup oluyor. “Seyircisiz maçın tadı tuzu olmuyor”
eleştirisi karşısında yanakları kızarıp, boyunları bükülüyor…
Bu konuda eleştirilere sağlam bir
karşılık verebilen; hem futbol yönetimi anlayışı hem de hukuki gerekçeler
bakımından dik bir duruş gösterebilen federasyon çıkmadı…
Seyircisiz futbolun düşük
atmosferli, sönük havasının zaten tamamen cezadan kaynaklanan olağandışı bir
durum olduğunu, şiddetsiz bir futbol için gerekirse coşkusuz maçlara razı
olunacağını kimse söyleyemedi…
Kendi verdiği seyircisiz maç
cezaları karşısında ceza alan kulüpler bile futbol federasyonu kadar sıkıntıya
düşmedi. Her seyircisiz maç cezası, en çok futbol federasyonunda bu cezadan
kurtulma isteği yarattı…Gerekçe: “Futbolun havası kaçıyor!” ve peşi sıra
dayanağı belirsiz ama şimdiye kadar her alanda bütün muhataplarını hırpalayan
klasik bir de niteleme “Böyle cezalar çağdışı…”
Futbol Federasyonu da
eleştirilere hak veriyor olsa gerek, bazı maçların yalnızca kadın ve çocukların
izlemesi yönünde düşünceler geliştirildiğini açıkladılar…
Böyle bir çözüm
yaklaşımı, federasyonun futbol şiddetinin önlenmesinde neyi yanlış yaptığını
kendilerinin de hala anlamadıklarını gösteriyor…
Türk futbol yönetiminin klasik yaklaşımı
olan “orta yolu bulma” tekniğinden uzaklaşamıyorlar: Görmüyorlar ki çağdaş ve
şiddet üretilmeyen bir stadyum yönetimi anlayışı ve organizasyonu geliştirilmedikten
sonra verilen/verilecek şöyle veya böyle cezaların hiçbir önemi yoktur.
Orta yolu bulma anlayışı, (buna zekice
uyarlamalar yapmak da denilebilir) futbol şiddeti ile mücadeleyi çok yıllar
boyunca engelledi.
Güçlüleri daha az, güçsüzleri daha çok
düzenleyen yönetimlerin başlıca uygulama kabiliyeti de zaten yalnızca
güçlülerle orta çizgide buluşmak, objektif bir haklar ve sorumluluklar yapısı
yerine, bir taviz dengesi yaratmaktır.
Orta yolculuk yüzünden çağdaş bir şiddetle mücadele yaklaşımı
da geliştirilmedi, stadyum yönetimi felsefesi de... Yasanın ruhunda
çağdaşlıktan sapmalar vardı, yararı olamazdı, olmayacaktı, olmadı.
Çünkü taraftar algısı ve tanımı konusundaki çarpık
düşünce yerli yerinde duruyor (ve dolayısı ile de korunuyor), kulüp
yönetimlerini stadyum yönetimi konusunda bütün detayları ile birlikte sorumlu
tutamama kaçınmacılığı da…
Seyircisiz maç cezası yerine kadın ve çocuklara açık
“hafifletilmiş” ceza girişimi bunun kanıtıdır: Yıllar yılı “Taraftarlar homojen
ve bütünleşik bir organizma değildir, taraftar kitlesi birbirinden apayrı
kimliklere, davranışlara sahip bireylerden oluşur.” diyoruz, futbol federasyonları
ise taraftar kitlesini hep birlikte hareket edip hep birlikte suç işleyen bir
kitle gibi görmekten vazgeçmiyor… Yalnızca erkeklere maç izleme yasağı
getirmeyi öngören düşünce bir önyargısını da dolaylı bir tez olarak ortayla
koymaktadır: Tüm erkek taraftarlar suçludur!
Yani, şiddet yasasının getirdiği
yegane gelişme de boşa gitmiştir: Suç işleyen, davranış kurallarını çiğneyen
bireyler tespit edilerek hiç tolerans gösterilmeksizin stadyumlara
girişlerinin engellenmesinden ise tüm erkekleri cezalandıran toptancı anlayış
hüküm bulacak ise tüm stadyumlara yerleştirilen kameraların ve güvenlik merkezlerinin
hiçbir manası yoktur.
Maçların tüm
erkeklere yasaklanması hukuk dışı ve açık bir ayrımcılık, dolayısı ile de
ırkçılık uygulamasıdır: Kulübün ceza aldığı maçta olumsuz bir davranış
göstermeyen taraftarın haklarının kısıtlanması nasıl açıklanabilir? Ya o gün
maçta bulunmayan bir taraftarın suçlu muamelesi görerek hakkının çiğnenmesi?
Bir maça gitmek için illa ki o takımın taraftarı olunması gerektiğini kim koşul
olarak ne hakla koymuştur. Desek ki kulübü hiç ceza görmemiş ancak başka
takımı tutan “iyi davranışlı” bir erkek futbolseverin maça gitme hakkını kim ne
hakla gasp edebilir?
Futbol Federasyonu bir yandan
futbola kaynak ve yönetim kalitesi kazandırmaya çalışırken, kötü davranışlı ve
olumlu davranışlı taraftarı ayırt etme zahmetine girmekten kaçınabilir ve
“istenilen nitelikteki futbolseveri” cezalandırmayı göze alabilir mi?
Federasyonlar bu cezanın
taraftarın göreceği cezadan bağımsız olarak kulüplere, yetersiz stadyum
yönetimi nedeni ile verildiğini çok anlaşılır şekilde ifade etmelidir… Bu
paralelde illa süreklilik arz eden şekilde küfür beklemeye gerek görmeden
taraftarın tribünlerdeki yerleşim biçimi/biçimsizliğinden başlayarak, şiddet
riski yaratan bütün olumsuzluklar için kulüplere ceza verilebilmelidir…
Seyircisiz maç cezası sona eren kulüplerin ciddi ve sonuç odaklı taraftar
projeleri üretmeyen, bunları federasyon ile birlikte takip etmeyen bütün
kulüpler daha da ağır cezalara hazır hale getirilmelidir.
Kaldı ki kulüplerin de şikayet ettiği
“seyircisiz maç” cezaları, bir yandan da kulüp yöneticilerinin işine gelmekte,
yöneticiler taraftar gruplarının talep ve baskılarının karşısına çıkarken
ellerini güçlendirmektedir.
Diğer yandan seyircisiz maç cezası hiçbir işe yaramamakta,
“asıl taraftar kitlesi” televizyonlarının başlarında tezahüratsız da olsa maçı
rahatlıkla izlemeye devam etmektedir.
Kulüplere de taraftara da davranış değiştirtecek
olan asıl maç cezası, “seyircisiz ve yayınsız” maç cezası olacaktır ama doğru
dürüst ve steril bir yasa bile çıkartıp, gereğince yürütülemezken bu kadar
“gerçekçi” bir ceza vermeyi düşünen olur mu acaba?
02.05.2008