9 Ağustos 2012 Perşembe

Yalnızca erkeklere ceza bir ırkçılık uygulamasıdır


(Rahmetli abimin yakında yayınlanacak Fair Play Yemin İstemez kitabından bir alıntı daha... 2008'de bu ırkçı yaklaşımı yapmayın diye çağırmış federasyon yönetimini. Bir klasik, umursamadılar bile. İşin enteresanı, bu uygulamadan en çok mağdur olan, suça karışmamış, hatta ceza alınan maça gitmemiş olan taraftarlardan da çıt yok, mağdur taraftarın hakkını savunmak zorunda olan yönetimlerden de.. Bakalım bu çağdışı uygulama ne zaman kalkacak) 

Erkek Taraftarlara Değil, Kulübe Ceza
Futbol federasyonu “seyircisiz maç” cezaları konu­sunda kendisi de çok rahatsızlık duyuyor. “Seyircisiz maç” cezası verirken neredeyse mahcup oluyor. “Seyirci­siz maçın tadı tuzu olmuyor” eleştirisi karşısında yanak­ları kızarıp, boyunları bükülüyor…
Bu konuda eleştirilere sağlam bir karşılık verebilen; hem futbol yönetimi anlayışı hem de hukuki gerekçeler bakımından dik bir duruş gösterebilen federasyon çıkma­dı…
Seyircisiz futbolun düşük atmosferli, sönük havası­nın zaten tamamen cezadan kaynaklanan olağandışı bir durum olduğunu, şiddetsiz bir futbol için gerekirse coş­kusuz maçlara razı olunacağını kimse söyleyemedi…
Kendi verdiği seyircisiz maç cezaları karşısında ceza alan kulüpler bile futbol federasyonu kadar sıkıntıya düş­medi. Her seyircisiz maç cezası, en çok futbol federas­yonunda bu cezadan kurtulma isteği yarattı…Gerekçe: “Futbolun havası kaçıyor!” ve peşi sıra dayanağı belirsiz ama şimdiye kadar her alanda bütün muhataplarını hır­palayan klasik bir de niteleme “Böyle cezalar çağdışı…”
Futbol Federasyonu da eleştirilere hak veriyor olsa gerek, bazı maçların yalnızca kadın ve çocukların izleme­si yönünde düşünceler geliştirildiğini açıkladılar…
Böyle bir çözüm yaklaşımı, federasyonun futbol şiddetinin önlenmesinde neyi yanlış yaptığını kendile­rinin de hala anlamadıklarını gösteriyor…
Türk futbol yönetiminin klasik yaklaşımı olan “orta yolu bulma” tekniğinden uzaklaşamıyorlar: Görmüyorlar ki çağdaş ve şiddet üretilmeyen bir stad­yum yönetimi anlayışı ve organizasyonu geliştirilme­dikten sonra verilen/verilecek şöyle veya böyle cezala­rın hiçbir önemi yoktur.
Orta yolu bulma anlayışı, (buna zekice uyarlama­lar yapmak da denilebilir) futbol şiddeti ile mücadele­yi çok yıllar boyunca engelledi.
Güçlüleri daha az, güçsüzleri daha çok düzenle­yen yönetimlerin başlıca uygulama kabiliyeti de zaten yalnızca güçlülerle orta çizgide buluşmak, objektif bir haklar ve sorumluluklar yapısı yerine, bir taviz den­gesi yaratmaktır.
Orta yolculuk yüzünden çağdaş bir şiddetle mücadele yaklaşımı da geliştirilmedi, stadyum yönetimi felsefesi de... Yasanın ruhunda çağdaşlıktan sapmalar vardı, yararı olamazdı, olmayacaktı, olmadı.
Çünkü taraftar algısı ve tanımı konusundaki çarpık düşünce yerli yerinde duruyor (ve dolayısı ile de korunu­yor), kulüp yönetimlerini stadyum yönetimi konusunda bütün detayları ile birlikte sorumlu tutamama kaçınma­cılığı da…
Seyircisiz maç cezası yerine kadın ve çocuklara açık “hafifletilmiş” ceza girişimi bunun kanıtıdır: Yıllar yılı “Taraftarlar homojen ve bütünleşik bir organizma değil­dir, taraftar kitlesi birbirinden apayrı kimliklere, davra­nışlara sahip bireylerden oluşur.” diyoruz, futbol fede­rasyonları ise taraftar kitlesini hep birlikte hareket edip hep birlikte suç işleyen bir kitle gibi görmekten vazgeç­miyor… Yalnızca erkeklere maç izleme yasağı getirmeyi öngören düşünce bir önyargısını da dolaylı bir tez olarak ortayla koymaktadır: Tüm erkek taraftarlar suçludur!
Yani, şiddet yasasının getirdiği yegane gelişme de boşa gitmiştir: Suç işleyen, davranış kurallarını çiğneyen bireyler tespit edilerek hiç tolerans gösterilmeksizin stad­yumlara girişlerinin engellenmesinden ise tüm erkekle­ri cezalandıran toptancı anlayış hüküm bulacak ise tüm stadyumlara yerleştirilen kameraların ve güvenlik mer­kezlerinin hiçbir manası yoktur.
Maçların tüm erkeklere yasaklanması hukuk dışı ve açık bir ayrımcılık, dolayısı ile de ırkçılık uygula­masıdır: Kulübün ceza aldığı maçta olumsuz bir dav­ranış göstermeyen taraftarın haklarının kısıtlanması nasıl açıklanabilir? Ya o gün maçta bulunmayan bir taraftarın suçlu muamelesi görerek hakkının çiğnen­mesi? Bir maça gitmek için illa ki o takımın taraftarı olunması gerektiğini kim koşul olarak ne hakla koy­muştur. Desek ki kulübü hiç ceza görmemiş ancak başka takımı tutan “iyi davranışlı” bir erkek futbolseverin maça gitme hakkını kim ne hakla gasp edebilir?
Futbol Federasyonu bir yandan futbola kaynak ve yö­netim kalitesi kazandırmaya çalışırken, kötü davranışlı ve olumlu davranışlı taraftarı ayırt etme zahmetine gir­mekten kaçınabilir ve “istenilen nitelikteki futbolseveri” cezalandırmayı göze alabilir mi?
Federasyonlar bu cezanın taraftarın göreceği cezadan bağımsız olarak kulüplere, yetersiz stadyum yönetimi ne­deni ile verildiğini çok anlaşılır şekilde ifade etmelidir… Bu paralelde illa süreklilik arz eden şekilde küfür bekle­meye gerek görmeden taraftarın tribünlerdeki yerleşim biçimi/biçimsizliğinden başlayarak, şiddet riski yaratan bütün olumsuzluklar için kulüplere ceza verilebilmeli­dir… Seyircisiz maç cezası sona eren kulüplerin ciddi ve sonuç odaklı taraftar projeleri üretmeyen, bunları fede­rasyon ile birlikte takip etmeyen bütün kulüpler daha da ağır cezalara hazır hale getirilmelidir.
Kaldı ki kulüplerin de şikayet ettiği “seyircisiz maç” cezaları, bir yandan da kulüp yöneticilerinin işine gelmekte, yöneticiler taraftar gruplarının talep ve baskılarının karşısına çıkarken ellerini güçlendir­mektedir.
Diğer yandan seyircisiz maç cezası hiçbir işe yarama­makta, “asıl taraftar kitlesi” televizyonlarının başlarında tezahüratsız da olsa maçı rahatlıkla izlemeye devam et­mektedir.
Kulüplere de taraftara da davranış değiştirtecek olan asıl maç cezası, “seyircisiz ve yayınsız” maç cezası ola­caktır ama doğru dürüst ve steril bir yasa bile çıkartıp, gereğince yürütülemezken bu kadar “gerçekçi” bir ceza vermeyi düşünen olur mu acaba?
02.05.2008

3 Ağustos 2012 Cuma

30 yaş yasağı üzerine bir yazı 16/05/2008


Standartlar Evrenseldir (30 yaş yasağı üzerine)
Guillermo Vargas (Habacuc) isminde bir sanatçı, geçtiğimiz yıl Nikaragua’nın Managua kentindeki Codice sanat galerisine sokaktan bulup getirdiği bir köpeği getirip bağladı, zavallıcığı aç ve susuz bırakarak herkesin gözünün önünde yavaş yavaş tükenip ölmesini bir sanat etkinliği gibi sundu…Sergiyi izleyenler her nasıl bir etki altında bilinmez, böyle bir canavarlığa hiçbir müdahalede bulunmadılar…Muhtemelen masum ve dost bir varlığın göz göre göre yok edilmesini bir sokak köpeği ve Habacuc namındaki adam arasındaki mesele olarak görmüş; bir canlının yaşama hakkını savunmaktansa sanata (!) müdahale etmemeyi, bir köpek için çok karmaşık ama bizim için çok basit olan bir düğümü çözmemeyi tercih etmişlerdi…
Dünya bunu duydu ve ayağa kalktı…Bugün facebookta bile “Natividad” ismi verilen köpek için yüz binlerce protestocunun oluşturduğu gruplar var. Habacuc ismi ise hızla insanlığa ve yaşama ihaneti simgeleyen isimlerden biri olma yolunda…
***
Futbol Federasyonu bu hafta acaip bir karar verdi: Buna göre 3. Ligde bu sezondan itibaren 30 yaş ve üzerindeki oyuncularla sözleşme imzalanmamasına, 2009-2010 sezonundan itibaren 24 yaş ve altı oyuncularla sözleşme yapılabilmesine ve ayrıca, 25-30 yaşları arasında en fazla 6 futbolcuyla sözleşme imzalanabileceğine karar verdi…
Türkiye’de bu karar üzerine yaprak bile kıpırdamaması, futbolumuzun öncelikle sosyo-kültürel bakımdan ne kadar önemli bir değişime ve en çok da korunmaya ihtiyacı olduğunu çok kesin bir şekilde gösterdi…
Her bakımdan açıkça ayrımcılık simgesi böyle bir kararı futbolun içinden hiçbir gerekçe ile açıklamak mümkün olamaz…Gerekçe oyuna ilişkin ise, bilinmedik bir yerde 30 yaşın üzerinde futbol oynamanın kanıtlarını gösteren bir çalışma yapılmış ise bu kararın bütün ligleri içermesi gerekmez miydi? Spor bilimlerinin en büyük gurur kaynağı, sporcuların aktif spor sürelerinin uzatılması iken 30 yaşından sonra 3. ligde de olsa “oynayabilen” profesyonellerin geçim haklarının ellerinden alınması inanılmaz bir müdahaledir ve federasyonun başını çok ağrıtacaktır, ağrıtmalıdır. Çünkü yalnızca kendi kararlarında liberal olan ancak başkalarının rekabet hakkını yok etmeyi düşünebilen bir anlayış, başka kararlarında da dikkatsiz ve özensiz olabilecektir…
Bazı kararlar, yöneticilerin görüşleri doğrultusunda sübjektif ölçüler taşıyabilir, hatalı stratejiler oluşturulabilir. Ancak hiçbir karar ve strateji evrensel haklar, değerler ve hukuki sınırlara aykırı olamaz!
Oysa ki Federasyonun bu kararı birçok yasaya ve en önemlisi ahlaka aykırı boyutlar içeriyor: Daha en başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23 maddesinin ilk fıkrası “Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır” diyor…
Hasan Doğan, federasyonun 100. yılında Dünya ve Avrupa şampiyonu olacağımızı umduğunu belirtmesine rağmen, eğer İnsan Hakları beyannamesini imzalayışımızın 60 yılını yaşadığımız bugün böyle bir kararı onaylıyorsa Dünya ve Avrupa şampiyonu olmamız değil, hangi birlikte yaşama ve saygı anlayışını savunarak şampiyon olunacağı da önemlidir…
Devlet yönetiminde nasıl ki zengin ile fakir eşit haklara sahip olmalı ise, federasyon yönetiminde de kulüplerin ve futbolcuların hangi ligde olurlarsa olsunlar eşit muamele görmeleri şarttır: Yani liglerin arasında seviye ve güç farkı  vardır ama değer farkı yoktur, asıl bu konudaki çarpık düşünceler ve önyargılar yok edilmelidir.
Futbolcuların oynadıkları takımlar arasında kalite farkı varsa da futbolculara verilen lisanslar bütün liglerde birbirinin aynısıdır: En önce Federasyon yönetimi bunun farkında olmalıdır!
Bütün hukuka, profesyonellik anlayışına ve spor ruhuna aykırı olmasına karşın bu karardan beklenen faydalar da bellidir: Üst liglerdeki takımlar için daha çok sayıda ve ucuza genç futbolcu alternatifi yaratmak…Ama bunun yolu, federasyon yönetiminin futbollarını beğenmediği 30 yaş üstü futbolculardan formayı alamayan futbolsuzluktaki gençlere forma yaratmak mıdır? O zaman tüm üçüncü lig antrenörlerinin de istikrarlı olarak yetenekli gence değil yeteneksiz +30’lara forma verdiği de mi düşünülüyor?Böyle antrenörlere genç futbolcu verilse nasıl bir fayda bekleniyor? Yani bu kararın neresini tutsanız çelişkili…
Bir başka söylenti de 1. ve 2 liglerde oynayan ve gidecek yeri kalmayan +30’ların çok daha küçük paralara sözleşme imzalamalarının sağlanmasıdır. Eğer futbolcular hem köle hem de kahraman olan birer gladyatör haline getiriliyorsa, en az bir kişinin de Sezar selamı vermesi gerekir!
Kimsenin üçüncü lig kulüplerine yumurta çiftliği gibi bakma, 30 yaşını geçmiş ve hala oynayabilen futbolculara yumurtadan kesilmiş kart tavuk gibi davranma hakkı var mıdır? Üçüncü Lig bir altyapı ligi, bir hara değildir: Üçüncü lig, süper lig şampiyonu olmaya daha fazla mesafesi olan kulüplerin ligidir…
Daha çok sayıda ve kaliteli futbolcu yetiştirmenin öncelikle takip edilmesi gereken başka yolları da vardır ve o yollar sorunu büyük ölçüde çözmeye yetecektir…Ancak bu yollardan biri asla futbolu kendisine meslek seçmiş ve kendisini antrenmanlarda ve sahada kanıtlamış futbolcuların ayaklarındaki topu almak değildir: Bu zulümdür!
Hasan Doğan seçilir seçilmez yaptığı ilk konuşmada “Biz oyunun içinde bir oyuncu değiliz” demişti. Bu, bu kadar çabuk unutulacak bir söz müydü? Profesyonel kulüplerin etkinliklerine, genel bir ilke doğrultusunda değil, yalnızca bir bölümün hareket ve hakimiyet alanına tek taraflı olarak müdahale etmenin anlamı nedir? Böyle bir müdahalenin hukuki, ahlaki ve sportif dayanakları varsa eğer 3. ligdeki takımlarda 1.75’in altında futbolcu bulundurulamayacağı ve en az 5 solak oynatılacağı buyruğunu da verebilmeleri gerekirdi değil mi? Akıllarına mı gelmedi acaba?
Bu karardan etkilenecek futbolcu sayısının (alt tarafı) 250 olduğu söylenerek, kararın mini minnacık bir kesime etkisinin olduğu telkin ediliyor ki, doğru değildir: Etkilenen alan 65 takımın tüm kadro potansiyeli olan 1650’dir!
Gözden çıkartılan, futbolu bitirilen, futboldan kovulan 250, gerçek birer hayatı olan ve hiç tanımadığı birileri tarafından kendilerine kader yazılan birer insandır. Bu futbolcuların çocuklarından bir tek tanesinin gözlerinden tek bir damla yaş akacak olursa, bu futbolcuların eşlerinin bir tanesinin bile avurtları çökecek, göz altları gölgelenecek olursa, bu futbolcuların bir tanesi bile bir gün eve eli boş gittiği için kendi evine herkes uyuduktan sonra, suçlu gibi girecek olursa bir federasyon daha başarısız olamaz.
Federasyon yönetiminde +30’lara saygı duyan ve yanlarında olan kimse yoksa, bu kararın haklılığını +30’ların  çocuklarına, gözlerine bakarak açıklayabilecek cesarette veya taş kalplilikte birilerinin olması gerekir…
Riskleri başkalarının üzerine yıkarak yönetmek, kötü yönetimdir; kötü yönetim ise hayatın her alanında şiddettir: Böyle bir şiddete en kolay verilen cevap yoksun bırakılmış çocukların gözleridir…Bu karar derhal geri alınmalıdır çünkü böyle uyduruk ve bir şekilde bir zaman mutlaka ortadan kalkacak bir karar için çocukların gözlerine bakmamayı kimse göze almamalıdır…
Federasyonda hiç mi SWOT analizi bilen biri yok? Bu kararın haksızlıkla elde edilen faydalarının dışındaki olumsuz boyutlarını da değerlendirecek teknik yaklaşım yoksa federasyonun dünya şampiyonluğu planı değil, şampiyonluk hayali olur ancak…
+30’ların bir üst lige kapağı atmak veya geleceğini kurtarmak için doping de dahil “her yolu” deneyeceği açık değil midir? Federasyonun kararları olumsuzlukları mı teşvik etmelidir?
Federasyon bu kararını geri almadığı taktirde şike ve teşvik primleri ile de mücadelede kendi bacağına ateş etmiş olacaktır…
Hasan Doğan öncelikli hedeflerinin “güven ve adalet duygusu” yaratmak olduğunu söylememiş miydi? Bu karardan sonra hangi futbolcu federasyona güvenir, iyice ümitsizler ve bilinçsizler dışında hangi zeki çocuk geleceğinin karanlık olduğu ve tepeden inme kararlarla hayatına müdahale edilen bir alanın emekçisi olmayı tercih eder?
Hukuk mutlaka Federasyonun karşısına çıkmayacak mıdır? Eğer tahkim bu kararı bozmazsa bu işin UEFA’lara, FİFA’lara hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gideceği, Federasyonun çatır çatır tazminatlar ödeyeceği kimsenin aklına gelmez mi?
Sözde sanat adına vahşet sergilenirken güzelim Natividad’ın aç ve susuz ölümüne tepki göstermeyenler gibi, futbolcuların örgütleri sus pus oturabilirler, böyle bir konuda ses çıkartacak olan medya mensupları ya federasyonun maaşlı veya gönüllü yandaşları olabilirler ama Avrupalı futbolcu birlikleri bu kararı duyduklarında sessiz kalmayabileceklerdir…
O zaman turkuaz forma ile “imaj” yapmaya çalışırken en basit insan haklarını göz göre göre çiğneyen bir federasyon olarak markalaşmanın sorumlusu kim olacak?
10 yılı geçmiş olmasına rağmen hala yaygınlaştırılamayan ve hep 5 yıl sonraya ertelenen Avrupa kulüp lisansının esaslarından biri de ( İngilizce metinde ‘zorundadır’ hükmü varken Türkçe’ye ‘yapılabilir’ diye çevrilen) altyapıdan itibaren futbolcu adaylarına ciddi bir meslek eğitim verilmesini öngörür. Federasyon bu hükmü uygulanır hale getirmeden ve tüm futbolcular bu meslek eğitimini almadan +30’lara futbol yasağı getirmemelidir…
En önemlisi, bu karar geri alınsa bile Federasyonun plan-proje geliştirmekteki yeterliliği ve uzmanlık yaklaşımı artık sorgulanacaktır ve bundan böyle hep çok düzgün işler yapmak zorunlu hale gelmiştir…
Atak veya girişken olmakla, saldırganca iş yapmak arasındaki fark çok iyice düşünülmelidir.
Bir yorumunda Türkiye’deki yabancı futbolcu sayısının çokluğunun “vahşi kapitalizmin eseri” olduğunu söyleyen Hasan Doğan, görülüyor ki vahşi kapitalizme karşı gerçekten de dikkatli olmalıdır…
(16.5.2008)

31 Temmuz 2012 Salı

43.272 cevapladı. Futbolseverler futbolumuzu nasıl görüyor


Fanatik okurlarıyla yaptığım anket 16 Şubat 2012 tarihinde Fanatik gazetesinde yayınlanmıştır 

Vatandaş size güvenmiyor
12 Şubat 2012'de, İngiltere, Almanya, İspanya ve Fransa'da bu soruları halka sorsak, “Ne biçim soru bunlar, bizimle dalga mı geçiyorsunuz” yanıtını alabiliriz.
Ancak ülkemizin gerçekleri farklı. Bu soruları ancak biz sorar, biz cevaplarız.
Ankete 43 bin 372 okur yanıt verdi. Gösterdiğiniz ilgi için gazetem Fanatik ve kendi adıma teşekkür ediyorum.

Türk Futbolu’ndaki yöneticilere futbolumuzu nasıl gördüğünüzü anlatacak bir fotoğraf çekimi yaptınız. 
Her yerdensiniz, her kulüptensiniz, çoğunluğunuz futbolseversiniz, çoğunuz kulübünüze aşıksınız, az olanlarınız, ürkütücü olanlarınız, korkutacak kadar çoksunuz...

Siyasetçiler ki; halkımız futbolu sizin yönettiğinizi düşünüyor... Kulüp başkan ve yöneticilerimiz ki; ankete katılanlar sözünüzün eri olmadığınıza inanmış... Kulüpler Birliği üyelerimiz ki; cevap verenler sizin futbola katkı sağlamadığınızı düşünüyor...
Ya ayrılın futboldan, ya da kulak verin futbolseverin sesine...
Hepinize çok teşekkürler... 

1- Futbol, Türk insanı için çok önemlidir...
Evet: 40.412 (%93.18)    Hayır: 2.960 (%6.82) 
Sonuç şaşırtıcı değil. En nihayetinde Türkiye’nin en iyi spor gazetesinin müdavimleri cevaplıyor. Futbol bizim için önemli…

2- Lisanslı futbolcu sayısı yeterlidir...
Evet: 13.991 (%32.26)    Hayır: 29.381 (%67.74)
Kötü bir soru sorduğumun farkındayım. Ancak yine de yüzde 68’lik bir kitlenin yetersiz olduğunun altını çizmesi tarihe not düşmek açısından önemli… 

3- Lisanslı spor yaptım...
Evet: 20.507 (%47.28)    Hayır: 22.865 (%52.72)
Bu da bizim açımızdan sevindirici. Ülkemizde lisanslı spor yapan insan sayısının azlığı göz önüne alınırsa, bir spor gazetesini takip edenlerin yüzde 47’lik kısmının lisanslı spor yapmış olması iyidir. Ayrıca anketin diğer sorularının cevabının yüzde 47’sinin lisanslı spor yapmış, moda deyimle “sporun içinden gelmiş” insanlar tarafından cevaplanmış olması anketimize gelen cevapların değerini artırıyor.

4- Futbol bir oyundur...
Evet: 34.660 (%79.91)    Hayır: 8.712 (%20.09)
Yüzde 80’lik bir kitlenin futbol için oyun değerlendirmesi yapması sevindirici, ancak yüzde 20’lik bir kitlenin “oyun değildir” demesi düşündürücü. Bir sonraki sorunun cevabı zaten endişelere açıklık getirecek nitelikte… 

5- Futbol hayat memat meselesidir...
Evet: 8657 (%19.96)    Hayır: 34.715 (%80.04)
İşte mesele de burada. Futbolu oyun olarak görmeyen yüzde 20’lik bir kitle varken, yüzde 20’lik bir kitle de futbolun hayat memat meselesi olduğunu düşünüyor. Hayat memat meselesi! Futbolseverlerimizin kulüpleriyle kurduğu bağın derinliğini açıklayan, holiganizme varacak tepki potansiyeli taşıyan ciddi bir kalabalık. Her stadyum tribününün yüzde 20’sinin futbolu hayat memat meselesi olarak gördüğünü düşünsenize!  
 

6- Kazanmak kaybetmek değil, yarışmak önemlidir...
Evet: 29.800 (%68.71)    Hayır: 13572 (%31.29)
Sevindirici bir cevap. Yüzde 69 yarışmak önemli diyor. Yüzde 31’lik kitlenin “kazanmak önemlidir” yorumunu da mağlubiyeti kabul etmeyen, hedefleri olan sporcu ruhlu insanların cevabı olduğuna inanmaya çalışalım ama bir sonraki soruya da bakalım.

7- Kulübüm kazansın, nasıl kazanırsa kazansın...
Evet: 8.672 (%19.99)    Hayır: 34.700 (%80.01)
Bir önceki soruda yüzde 31 kazanmak kaybetmek önemlidir diyordu. Bu soruda anketimize cevap verenlerin yüzde 20’si kulübüm kazansın, nasıl kazanırsa kazansın diyor. Yüzde 20’lik bir kitle de futbol hayat memat meselesi diyordu. Endişe verecek kadar yüksek bir aidiyet duygusu taşıyan, şiddet potansiyeli barındıran bir rakam. Kusura bakmasınlar ama çok sağlıklı bir durum değil!

8- Türkiye’de altyapıya aktarılan kaynak, yabancı oyuncuya ödenenden çoktur...
Evet: 7.113 (%16.40)    Hayır: 36.259 (%83.60)
Malumun ilanı! Sporseverlerin yüzde 84’ü altyapılara yabancı oyunculara ödenen para kadar yatırım yapılmadığı inancında. Haksızlar mı, yöneticiler cevaplayabilir. Yatırıyoruz diyenler, zadece Real Madrid’te Almanya’da altyapı eğitimini tamamlamış 3 kardeşimizin oynadığını açıklamakta zorlanacaklardır.

9- TFF özerktir...
Evet: 10.330 (%23.82)    Hayır: 33.042 (%76.18)
TFF’nin teknik olarak özerk olduğunu okurlarımız da biliyor elbet. Hem de yasasıyla. TFF özerk değildir diyen “yüzde 76”. Azımsanamayacak kadar ciddi bir kitlenin uyarısı dikkate alınmalı. Her sıkıntıda siyasetçilerin kapısını çalan yöneticilerimiz özerkliği elleriyle teslim etmiş olabilir mi? 

10- TFF özerk olmalıdır...
Evet: 37.906 (%87.40)    Hayır: 5.466 (%12.60)
Önceki sorudaki cevabı pekiştiren bir cevap daha. Futbolumuz, yasaların kendilerine tanıdığı hakların farkında olan spor adamları tarafından yönetilmeli. Daha demokratik bir yapıda. Gerçekten özerk olmalı.

11- TFF’yi siyaset yönlendiriyor...
Evet: 30.161 (%69.54)    Hayır: 13.211 (%30.46)
Yüzde 70 futbolu siyasetin yönlendirdiğine inanıyor. Siyasetçilerin müdahil olmayı sevmesinden mi, yöneticilerin siyasetçilerin sürekli kapısını çalmasından mı? Sanki yeni bir anket sorusu daha ama yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan gibi bir şey oldu, geçelim.

12- Kulüp başkanları sözünün eri insanlardır...
Evet: 6.408 (%14.77)    Hayır: 36.964 (%85.23)
Kulüp başkanları ve yöneticileri diye soracaktım, kulüp başkanları diye sormuşum. Aşağı yukarı aynı cevapları alacağımı düşünüyorum. Ancak durum acı! Anketimize cevap veren okurlarımızın yüzde 85’i başkanları sözünün eri insanlar olarak görmüyor. 

13- Milli takım ve kulüplerimiz uluslararası müsabakalara sürekli katılmalıdır...
Evet: 42.154 (%97.19)    Hayır: 1.218 (%2.81)
Sürece katkı sağlayacağını düşündüğüm bir cevap. “UEFA ve FIFA’ya rest çekmemeliyiz” diyor okurlarımız. Mehmet Ali Aydınlar’ın UEFA ile yaptığı görüşmelerden aktardığı doğru ise şike ve teşvik konusunda bu sene karar verilmezse önümüzdeki sene kapılar kapanabilir.

14- Profesyonel futbolcularımız profesyonelce yaşar...
Evet: 13.658 (%31.49)    Hayır: 29.714 (%68.51)
Özellikle İstanbul’da oynayan yabancı futbolcular izinlerini fazla ortada yaşadığından da olabilir u cevabın sebebi. Yüzde 69, profesyonel futbolcuların sınırlı süreli sporculuklarında sorumluluklarının bilincinde yaşadığını düşünmüyor. Bunun hakkında önce futbolcular, sonra yönetimleri düşünmeli…

15- 4 büyükler federasyonlar tarafından korunur...
Evet: 29.459 (%67.92)    Hayır: 13.913 (%32.08)
Yaygın inançta bir değişiklik yok. Yüzde 68, 4 büyüklerin kollandığını düşünüyor. Yüzde 32’lik kesimin içinde de büyük kulüplerin taraftarlarının olduğunu sanıyorum. 

16- İlk 11’de 6 olan yabancı sınırı azdır...
Evet: 15.572 (%35.90)    Hayır: 27.800 (%64.10)
Yüzde 64 yabancı sayısının 6 ya da daha az olması gerektiğini düşünüyor. Sınırsız yabancı kontenjanı meselesi henüz yeterince taraftar toplamamış. 

17- Kulüpler bazı taraftar gruplarına ücretsiz bilet verir...
Evet: 36.754 (%84.74)    Hayır: 6.618 (%15.26)
İşte kemikleşmiş bir inanç daha. Yüzde 85, kulüplerin bazı taraftar gruplarıyla organik bağını kopartmadığını düşünüyor. 5179 sayılı yasa da, 6222 sayılı yasa da bunu önlemek için çok kural koymuştu. Anketimize cevap verenlerin önemli bir kısmı uzayda yaşamadığına, maçlara gittiğine göre birileri acaba bilet vermekten vazgeçip, yasalar uygulanmaya başlayacak mı acaba?

18- Türkiye’de futbolcudan çok spor hukukçusu vardır...
Evet: 25.960 (%59.85)    Hayır: 17.412 (%40.15)
İronik bir soruydu elbette. Spor hukukçusu sayısının futbolcu sayısından fazla olmadığını herkes bilir. 3 temmuzdan bu yana o kadar çok spor hukukçusu ve hukuk konuşuldu ki, o kadar çok spor hukukçusu o kadar farklı fikirleri savundu ki, cevabın yüzde 60 çıkmasının sebebi biraz da televizyon programları…

19- Mehmet Ali Aydınlar kararlı bir yönetici profili çizmiştir...
Evet: 6.806 (%15.69)    Hayır: 36.566 (%84.31)
Her gün gelişen yeni olay ve açmazları gereği de olsa yanıt çok net. Okurlarımızın yüzde 84’ü Mehmet Ali Aydınlar’ın kararsız bir yönetici profili çizdiğini düşünüyor.

20- Mehmet Ali Aydınlar’ın istifa etmesi iyi olmuştur...
Evet: 26.931 (%62.09)    Hayır: 16.442 (%37.91)
Benim gibi Avrupa’dan uzaklaştırma cezası almaktan korkanların ‘kötü oldu” dediği istifa, yüzde 97’si kulüp ve milli takımlarımızla yurt dışı yarışlarına sürekli katılmalıyız diyen okurların yüzde 62’si istifanın iyi olduğunu düşünüyor. Futbolseverler, “Kulüpler Birliği” süreci sonlandıracak başka birisini bulmalı mesajı veriyor sanki… 

21- Futbol yorum programları ‘spor’ programıdır...
Evet: 14.958 (%34.49)    Hayır: 28.414 (%65.51)
Bizler düşünmeliyiz. Televizyon izleyicilerinin yüzde 66’sı futbol yorum programlarını ‘spor” programı olarak değerlendirmiyor. Ne için izliyorsunuz diye sormak kolay, on binlerce cevabı tasnif etmek zor.

22- Futbol yorum programları ‘eğlence’ programlarıdır...
Evet: 21.840 (%50.36)    Hayır: 21.532 (%49.64)
Anketimizi cevaplayanların yarıdan fazlası futbol yorum programlarını eğlenmek için seyrediyor. Spor eğlenceli olduğundan değil, yorumcular eğlenceli olduğu için belki. Bir önceki soruda bu programları “spor programı” diye niteleyenleri de düşününce en azından yüzde 16’lık bir kitle başka bir tanımlama yapıyor.

23- 58. madde değişmelidir...
Evet: 7.099 (%16.37)    Hayır:36.273 (%83.63)
Keskin bir yanıt daha. Yüzde 84 Aziz Yıldırım ve Ünal Aysal gibi düşünüyor. Sıfır tolerans!

24- Sporda genel af ilan edilmelidir.
Evet: 5.992 (%13.82)    Hayır: 37.380 (%86.18)
Kulüpler Birliği başkanı Yıldırım Demirören’in teklifine net bir yanıt. Yüzde 86 sporda genel af istemiyor!
 
25- Sporda şike suçuna hapis cezası olmalıdır...
Evet: 32.594 (%75.15)    Hayır: 10.778 (%24.85)
İnsanların 8 aydır yargılanmak ve kendini savunmak için beklediği bir süreçte dahi bu suça hapis cezasının doğru olduğunu düşünüyor futbolseverler. Yüzde 85, 58. madde değişmesin derken, şikeye hapis cezası olsun diyenlerin oranının yüzde 75 olması, aradaki yüzde 10’luk kitlenin sportif suça sportif ceza olmasını istemesinden olabilir.

26- Taraftarı olduğum takımın 18 futbolcusunu sayabilirim...
Evet: 41.164 (%94.91)    Hayır: 2.208 (%5.09)
Aidiyet duygusu, ilgi ve aşkın delili… taraftarlarımız kulüpleriyle çok ilgili ve kadrolarını çok iyi biliyorlar.

27- Bakanlar Kurulu’ndan 5 ismi düşünmeden sayabilirim...
Evet: 27.349 (%63.06)    Hayır: 16.023 (%36.94)
Bu cevaba şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Futbolseverlerin ülkemizi yönetenler konusunda bu kadar bilgili ve ilgili olduğunu sanmıyordum. Yüzde 63’ün bakanlar kurulundan beş ismi hiç düşünmeden sayacağını beklemiyordum. Belki politikacılar da bu yüzden futbolla çok ilgili!

28- Kulüpler Birliği’nin futbola katkısı vardır...
Evet: 13.435 (%30.98)    Hayır: 29.937 (%69.02)
Ayda 1-2, kimi zaman 3 kez toplanıyorlar. 3 büyük kulübün başkanı da başkanlık yaptı. Ancak sporseverler onların Türk futboluna katkısı olduğuna inanmıyor. Yüzde 69 böyle düşünüyorsa, ilk toplantıda bunun nedenini bulup, çözmeye de çalışacaklardır. Umarım!

29- Türkiye’de kazanılan şampiyonlukların büyük çoğunluğu şaibelidir...

Evet: 26.211 (%60.43)    Hayır: 17.161 (%39.57)
Senelerin birikimi. Büyük çoğunluğu şaibelidir yüzde 60’a bakıp üzülebilir, yüzde 40’lık “şaibesizdir” cevabıyla sevinebiliriz. Ancak yüzde 60 ‘şampiyonlukların çoğu şaibeli’ diyorsa, sonuçlara güven için uzun seneler gerektiği ortada.

30- Taraftarı olduğum kulübün şampiyonluklarının büyük çoğunluğu temizdir...
Evet: 36.793 (%84.83)    Hayır: 6.579 (%15.17)
Şampiyonlukların çoğu şaibesiz diyenler yüzde 40’ken, ‘taraftarı olduğum kulübün şampiyonluklarının çoğu temiz yüzde 85’ ise şampiyonlukların çoğu şaibelidir’ diyen yüzde 60’lık kitlenin büyük çoğunluğu aslında, “Şikeyi çoğunlukla rakiplerimiz yapıyor” diyorlar. “En temiz kupalar bizimkiler.”

Hayal mi gerçek mi #2 / "Teşvik primlerimizi almak için duş yapmadan otele gittik"



Yıllar önce…

Şampiyonluğa aç iki takım yarışıyor.

Son haftalara gelirken şampiyonluk yarışı yapan takımların biri içeride, diğeri dışarıda puan peşinde.
İçeride oynayanın bir puanlık avantajı var, averaj avantajı deplasmanda oynayanda.
Ev sahibiyle maç yapacak gariban takım da maçı bu atmosferde oynamak istiyor. Çünkü o zamanlar, garibanlar fikstür çekildiğinde ligin son haftalarında şampiyonluğa oynayan takımlarla karşılaşmak istiyorlar.  “Teşvik pirimi alırız da yılı kurtarırız” diye…

“Abi o zaman bizim takımda en fazla kazanan 2 milyar lira alıyor. Kimse de parasını alamıyor. Bize 50 milyar lira teşvik primi geldi. Yönetimle futbolcular birbirine girdi. Yöneticiler diyor ki, “Paranın yarısı yönetimin”, futbolcular diyor ki; “Size ne oluyor. Para bizim”. Bitmedi tartışma, yöneticiler paranın kendilerinde kalmasını, puan alırsak maçtan sonra kendilerinin dağıtmasını istedi. Biz müsaade etmedik. Kendi yönetimimizle pazarlık da 36 milyarın futbolculara, 14 milyarın yönetime kalacağı şekilde anlaştık ama parayı da yönetime emanet etmedik. O gün sakat olduğu için yedek kalacak bir futbolcu arkadaşımızı otelin 6. katındaki odaya kilitleyerek stada gittik.

Bir farklı mağlupken maçın sonlarına doğru etkili olabilecek bir noktadan serbest atış kazandık. Barajda rakibin kaptanı, ulusal takımda oynayan oyuncuları falan var. “Oğlum bakın atmayın ne olur, bu taraftar bizi öldürür” diyorlar. Kim dinler. Bütün sezon aldığımız parayı tek gol atıp yemezsek kazanacağız.
Şahane bir gol attık ve maçı berabere tamamladık.

Öyle bir sevinmişiz ki; maç bitiminde duş almadan paramızı almak için soluğu otelde aldık.

Sezonun sonunda bize teşvik primi gönderen kulüp şampiyon oldu.

(Hala hepsi futbolun içinde)
(Böyle hikayelere inanırız değil mi)

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Kimse havuzdan çıkamaz, Havuzdan çıkan ligden çıkar

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım divan kurulu toplantısında çarpıcı açıklamalar yaptı. Belli ki 58. maddeyi yeniden düzenleyip kişilerle kulüpleri ayıran federasyonu, süreçte kendini yalnız bırakan kulüp başkanlarını sendeletmeyi düşünüyor. Kulübünü taraftara açıp sosyal ve ekonomik olarak dünya devi haline getirmeyi planlarken, kendi varlıklarından büyük gelirler elde eden rakiplere de güç kaybettirmek istiyor.
Yanında çok önemli hukukçular olduğundan az sonra sizinle paylaşacağım bilgiyi onun bilmemesi imkansız, ancak niyeti gerçekten havuzu bozmaksa bu eylemi engelleyen kanun ve talimat maddeleri şöyle:  

TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU KURULUŞ VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN
Kanun No. 5894 Kabul Tarihi: 5/5/2009
Yayınların ve protokol tribünlerinin düzenlenmesi
MADDE 13 – (1) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki tüm futbol müsabakalarının televizyon, radyo, internet ve her türlü teknik cihaz ve benzeri araçlarla yayınlanmasına, iletilmesine, yayınların düzenlenmesine ve programlanmasına münhasıran Yönetim Kurulu yetkilidir.
(2) Anılan yetki özellikle TFF’nin yayın haklarının merkezi olarak pazarlanmasını ve elde edilen gelirin yetkili organlar tarafından alınan kararlar uyarınca kulüplere dağıtılmasını kapsar.


TFF Statüsü
Madde 8; Üyeliğe kabul etme, üyeliğin askıya alınması ve üyelikten ihraç
3. Başvuruda bulunan gerçek kişilerin başvurularını aşağıdaki belgelerle birlikte yapmaları zorunludur:
a) FIFA, UEFA ve TFF’nin bütün statüleri, talimatları ve kararlarına, bunların statülerinde belirtilen şekliyle CAS/TAS’ı tanıdığına ve FIFA Etik Kurallarına daima uyacağına dair beyanı;


Madde 35 Yönetim Kurulunun Yetkileri
ç) Türkiye futbol liglerinin isim haklarından elde edilen gelirlerin paylaşım esaslarını münhasıran belirlemek. Ancak bu esaslar belirlenirken her ligden elde edilen isim hakkının belli bir oranının daha alt liglerde yer alan kulüplere aktarılması zorunludur.
j) Futbol müsabakalarının televizyon, radyo, internet ve her türlü teknik cihaz ve benzeri araçlarla yayınlanmasını düzenlemek ve programlamak, basılı eser yayınları ile reklamlara ilişkin ticari ve mali hakları münhasıran düzenlemek ve denetlemek,


Madde 74 Yayınların Düzenlenmesi
1. Futbol müsabakalarının televizyon, radyo, internet ve her türlü teknik cihaz ve benzeri araçlarla yayınlanmasına, yayınların düzenlenmesine ve programlanmasına münhasıran TFF Yönetim Kurulu yetkilidir.
2. (12.06.2009 tarihli Genel Kurul kararı ile eklenmiştir.) Anılan yetki özellikle TFF’nin yayın haklarının merkezi olarak pazarlanmasını ve elde edilen gelirin yetkili organlar tarafından alınan kararlar uyarınca kulüplere dağıtılmasını kapsar.
3. Yönetim Kurulu söz konusu yetkiyi kullanırken Türk futbolunun, kulüplerin ve TFF'nin menfaatlerine öncelik verir.

FUTBOL KULÜPLERİ TESCİL TALİMATI
Kulübümüzün tescili halinde;
1) TFF’nin Kanun, Statü, diğer ilgili tüm düzenleme ve kararlarına aynen
uyacağımızı;

4) Yukarıdaki taahhütlerimize aykırı hareket ettiğimiz takdirde tescilimizin iptalini ve
müsabakalara iştirak ettirilmemeyi kabul, taahhüt ve beyan ederiz.

--

Görüldüğü gibi ben havuzdan çıkıyorum demek çok güç. Kanun ve talimatlara bakınca, “havuzdan çıkan, ligden çıkar” diyebiliriz…

Sıcak günler, can acıtıcı tartışmalar devam edecek sanırım